Tapu İptali ve Tescil Davasının Usulden Reddedilmesi Halinde Aleyhe Nispi Vekalet Ücretine Hükmedilmesi Hukuka Aykırıdır
Anayasa Mahkemesi’nin 21/9/2023 Tarih, B.N. 2019/24204 Numaralı Kararı
ÖZET: Tapu iptali ve tescil davasının usulden reddedilmesi halinde aleyhe nispi vekalet ücretine hükmedilmesi adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlali niteliğindedir.
KARARIN TAM METNİ:
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tapu iptali ve tescil davasının usulden reddedilmesi ve aleyhe nispi vekâlet ücretine hükmedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 11/7/2019 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucuların hisselerinin bulunduğu taşınmaz üzerine yapılmış apartmanın -kat irtifakı ve kat mülkiyetine geçilmemiş- yandaki parsele taşması nedeniyle başvuruculara tahliye emri gönderilmiş ve başvuruculardan tecavüz ettikleri kısımları boşaltılmaları talep edilmiştir.
8. Bunun üzerine başvurucular taşkın yapıya dayanan temliken tescil talebiyle 18/8/2015 tarihinde dört kişiyi davalı olarak göstererek İstanbul 12. Asliye Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) dava açmıştır.
9. Başvurucular, Mahkeme sürecinde öğrendikleri tapu kayıtlarına göre taşınmazın 6/5/2015 tarihinden beri maliki olan H.A.nın davaya dâhil edilmesini talep etmişlerdir. Mahkemece H.A. davaya dâhilî davalı olarak katılmıştır.
10. Yapılan yargılama sonucu Mahkeme davanın esastan reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde; dava konusu yerin kaçak olarak inşa edildiği, binanın 3. katından itibaren yapı tatil kararı bulunduğu, başvurucuların taşkın inşaat nedeniyle iyi niyetli olduğundan bahisle temliken tescili isteme hakkının bulunmadığı belirtilmiştir. Kararda ayrıca davalı H.A. kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden hüküm tarihinde yürürlükte bulunan tarife gereğince, 35.401,20 TL vekâlet ücretinin davacı olan başvuruculardan alınmasına ve bu davalı tarafa ödenmesine karar verilmiştir.
11. Başvurucular bu karara karşı istinaf yoluna başvurmuştur. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi (Bölge Adliye Mahkemesi) başvurucuların istinaf başvurusunu esastan reddetmiş, kamu düzeni nedeniyle resen gözetilen sebeplerle mahkeme kararının kaldırılmasına ve davanın usulden reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde; dava tarihinde, dava konusu taşınmazda davalıların herhangi bir payının bulunmadığı, bu sebeple davalılar yönünden davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesi gerektiği, davalı H.A. hakkında açılan bir davanın bulunmadığı, dâhili dava yoluyla da davalı sıfatı kazanılamayacağından H.A. hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerektiği belirtilmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi kararında, ilk derce mahkemesi kararındaki vekâlet ücretine ilişkin hükme (bkz. § 10) aynen yer verilmiştir.
12. Başvurucular bu kararı temyiz etmiştir. Temyiz dilekçelerinde vekâlet ücretinin maktu olarak belirlenmesi gerektiğini de iddia etmişlerdir. Karar, Yargıtay 14. Hukuk Dairesince ayrı bir gerekçe belirtilmeksizin onanarak kesinleşmiştir.
13. Nihai kararı başvurucular 10/6/2019 tarihinde öğrenmiştir.
14. Başvurucular 10/7/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. İlgili Mevzuat
15. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 323. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Yargılama giderleri şunlardır:
…
ğ) Vekille takip edilen davalarda kanun gereğince takdir olunacak vekâlet ücreti.”
16. 6100 sayılı Kanun’un 114. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöylededir:
” (1) Dava şartları şunlardır:
…
d) Tarafların, taraf ve dava ehliyetine sahip olmaları; kanuni temsilin söz konusu
olduğu hâllerde, temsilcinin gerekli niteliğe sahip bulunması.
…”
17. 6100 sayılı Kanun’un 115. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları şöyledir:
“(1) Mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. Taraflar da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilirler.
(2) Mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir. Ancak, dava şartı noksanlığının giderilmesi mümkün ise bunun tamamlanması için kesin süre verir. Bu süre içinde dava şartı noksanlığı giderilmemişse davayı dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddeder.”
18. 19/3/1969 tarihli ve 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 164. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Avukatlık ücreti, avukatın hukukî yardımının karşılığı olan meblâğı veya değeri ifade eder.
Yüzde yirmibeşi aşmamak üzere, dava veya hükmolunacak şeyin değeri yahut paranın belli bir yüzdesi avukatlık ücreti olarak kararlaştırılabilir.
…
Avukatlık asgarî ücret tarifesi altında vekâlet ücreti kararlaştırılamaz. … Avukatlık ücretinin kararlaştırılmamış olduğu veya taraflar arasında yazılı ücret sözleşmesinin bulunmadığı yahut ücret sözleşmesinin belirgin olmadığı veya tartışmalı olduğu veya ücret sözleşmesinin ücrete ilişkin hükmünün geçersiz sayıldığı hallerde; değeri para ile ölçülebilen dava ve işlerde asgari ücret tarifelerinin altında olmamak koşuluyla ücret itirazlarını incelemeye yetkili merci tarafından davanın kazanılan bölümü için avukatın emeğine göre ilâmın kesinleştiği tarihteki müddeabihin değerinin yüzde onu ile yüzde yirmisi arasındaki bir miktar avukatlık ücreti olarak belirlenir. Değeri para ile ölçülemeyen dava ve işlerde ise avukatlık asgari ücret tarifesi uygulanır.”
19. 1136 sayılı Kanun’un 168. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Baronun yönetim kurulları, her yıl Eylül ayı içerisinde, yargı yerlerindeki işlemler ile diğer işlemlerden alınacak avukatlık ücretinin asgarî hadlerini gösteren birer tarife hazırlayarak Türkiye Barolar Birliğine gönderirler.
Türkiye Barolar Birliği Yönetim Kurulunca, baro yönetim kurullarının teklifleri de göz önüne alınmak suretiyle uygulanacak tarife o yılın Ekim ayı sonuna kadar hazırlanarak Adalet Bakanlığına gönderilir. … Bu tarife Adalet Bakanlığına ulaştığı tarihten itibaren bir ay içinde Bakanlıkça karar verilmediği veya tarife onaylandığı takdirde kesinleşir. …
Avukatlık ücretinin takdirinde, hukukî yardımın tamamlandığı veya dava sonunda hüküm verildiği tarihte yürürlükte olan tarife esas alınır.”
20. 2/1/2017 tarihli ve 29936 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan ve hüküm tarihinde yürürlükte olan 2017 yılı Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin (AAÜT) “Görevsizlik, yetkisizlik, dava ön şartlarının yokluğu veya husumet nedeniyle davanın reddinde, davanın nakli ve açılmamış sayılmasında ücret” kenar başlıklı 7. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Görevsizlik veya yetkisizlik nedeniyle dava dilekçesinin reddine, davanın nakline veya davanın açılmamış sayılmasına ön inceleme tutanağı imzalanıncaya kadar karar verilmesi durumunda Tarifede yazılı ücretin yarısına, ön inceleme tutanağı imzalandıktan sonra karar verilmesi durumunda tamamına hükmolunur. Şu kadar ki, davanın görüldüğü mahkemeye göre hükmolunacak avukatlık ücreti, Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde yazılı miktarları geçemez.
(2) Davanın dinlenebilmesi için kanunlarda öngörülen ön şartın yerine getirilmemiş olması ve husumet nedeniyle davanın reddine karar verilmesinde, davanın görüldüğü mahkemeye göre Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde yazılı miktarları geçmemek üzere üçüncü kısımda yazılı avukatlık ücretine hükmolunur.”
21. 2017 yılındaki AAÜT’nin İkinci Kısmı’nın İkinci Bölümü’nün ilgili kısmı şöyledir:
“Yargı Yerleri ile İcra ve İflas Dairelerinde Yapılan ve Konusu Para Olmayan veya Para ile Değerlendirilemeyen Hukuki Yardımlara Ödenecek Ücret
9. Asliye Mahkemelerinde takip edilen davalar için 1.980,00 TL”
V. İNCELEME VE GEREKÇE
22. Anayasa Mahkemesinin 21/9/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların Davanın Usulden Reddedilmesine İlişkin İddiaları
23. Başvurucular; dava açtıkları tarihte taşınmazın malikinin değiştiğini bilmediklerini, bunu öğrenince sundukları dilekçe üzerine ilk derece mahkemesince bu kişinin de davaya dâhilî davalı olarak eklendiğini ancak Bölge Adliye Mahkemesi tarafından bu kişinin davada taraf olmadığından karar verilmesine yer olmadığı kararı verildiğini, resen gözetilmesi gereken durumun dikkate alınmadığını iddia etmişlerdir.
24. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
25. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların bu iddiasının adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkeme hakkının bir unsuru olan mahkemeye erişim hakkı yönünden incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir. Öte yandan başvuruya konu dava esasa girilmeden reddedildiği için başvurucuların davanın esasına ilişkin iddiaları değerlendirilmemiştir.
26. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur. Diğer yandan Anayasa’nın 36. maddesine adil yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni (Sözleşme) yorumlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sözleşme’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını içerdiğini belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017, § 34).
27. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kapsamında yaptığı değerlendirmelerde mahkemeye erişim hakkının bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına geldiğini, kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka anlatımla mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamaların mahkemeye erişim hakkını ihlal edebileceğini ifade etmiştir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).
28. Anayasa’nın ”Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması” kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
29. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı müddetçe Anayasa’nın 36. maddesinin ihlalini teşkil edecektir.
30. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen; kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe dayanma ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
31. Mahkemeye erişim hakkı, kural olarak mutlak bir hak olmayıp sınırlandırılabilen bir haktır. Bununla birlikte sınırlandırmanın kanuna dayanması, meşru amacının bulunması ve ölçülü olması gerekir (Serkan Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013, § 38).
32. Başvuruya konu olayda taşkın yapıya dayanan temliken tescil istemiyle açılan dava -dava dilekçesindeki- davalılar yönünden, dava tarihinde dava konusu taşınmazda herhangi bir payları bulunmadığı gerekçesiyle pasif husumet ehliyetleri olmadığından reddedilmiştir. Dâhili davalı H.A. yönünden ise H.A. hakkında açılan bir dava bulunmaması ve dâhili dava yoluyla da davalı sıfatını kazanamayacağından H.A. hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir. Davada verilen anılan kararlarla işin esasının incelenmemesinin mahkemeye erişim hakkına müdahale teşkil ettiği açıktır. Bu müdahale, 6100 sayılı Kanun’un 114. ve 115. maddelerine (bkz. §§ 16, 17) dayanmakta olup müdahalenin kanuni dayanağı mevcuttur. Bunun yanı sıra dava hakkının belirli usul kurallarına bağlanmasının iyi adalet yönetiminin sağlanarak kamu yararının gerçekleştirilmesi ile mahkemeye erişim hakkı arasında makul bir denge kurulması şeklinde meşru bir amaca yönelik olduğu anlaşılmaktadır.
33. Mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahalenin ölçülü olup olmadığı da incelenmelidir. Ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2014/176, K.2015/53, 27/5/2015; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38).
34. Dava hakkının bağlandığı usul kurallarına uyulmaması nedeniyle uyuşmazlıkların esası hakkında karar verilmemesi suretiyle mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin usul ekonomisi ile iyi adalet yönetimi ilkesinin sağlanarak kamu yararı amacının gerçekleştirilmesi bakımından elverişli ve gerekli olmadığı söylenemez (Ahmet Erdem, B. No: 2018/34944, 6/10/2021, § 63). Somut olaydaki müdahalenin ölçülülüğünün değerlendirilmesi bakımından asıl önem taşıyan ölçüt ise orantılılıktır. Bu itibarla uygulanan tedbirle başvurucuya aşırı ve orantısız bir külfet yüklenip yüklenmediğinin tespiti gerekmektedir.
35. Somut olayda başvurucu vekili tarafından açılan davanın, davanın açıldığı tarihteki malike değil daha önceki maliklere karşı açıldığı görülmektedir. Davanın açıldığı tarihteki malik H.A. daha sonra dâhili davalı olarak davanın tarafları arasına eklenmiştir. Ancak Bölge Adliye Mahkemesi, H.A. hakkında açılan bir dava bulunmadığı, H.A.nın dâhili dava yoluyla da davalı sıfatını kazanamayacağından karar verilmesine yer olmadığına karar vermiştir. Öte yandan başvuru konusu kararın davanın reddine ilişkin kısmının -taşınmazın önceki maliklerine yönelik olduğu- yeni malike ilişkin olmadığı görülmektedir (bkz. § 11). Başvurucuların yeni malike karşı dava açmasına engel olunduğu yönünde bir iddiası da bulunmamaktadır.
36. Yukarıdaki tespitler ışığında somut olay değerlendirildiğinde başvurucuların davanın açıldığı tarihte malik olan kişiye karşı dava açmadıkları, bu kişi hakkında açılan bir dava olmadığı gerekçesiyle karar verilmesine yer olmadığına dair kararda ve malik olmayan kişilere karşı açtıkları davanın ise bu kişilerin söz konusu taşınmazın hissedarı olmadığı gerekçesiyle usulden reddedilmesinde katı ve şekilci bir değerlendirme ve yorumun varlığından söz edilemeyeceği açıktır. Öte yandan başvurucuların yeni malike karşı dava açmasının önünde bir engel bulunmadığı değerlendirilmiştir. Bu nedenle başvurucuların mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahalenin ölçülü olduğu ve bir ihlalin söz konusu olmadığı sonucuna varılmıştır.
37. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Aleyhe Nispi Vekâlet Ücretine Hükmedilmesine İlişkin İddia
38. Başvurucular; davanın davalılar yönünden husumet yokluğu nedeniyle reddedildiğini, dâhilî davalı yönünden ise karar verilmesine yer olmadığına dair karar verildiğini, maktu vekâlet ücretine hükmedilmesi gerekirken nispi vekâlet ücretine hükmedilmesinin ve tarafların haklılık durumunun belirlenmemesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
39. Anayasa’nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
40. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, § 16). Başvurucuların aleyhine maktu vekâlet ücretine hükmedilmesi yerine nispi vekâlet ücretine hükmedildiğine ilişkin şikâyetlerinin adil yargılanma hakkının güvencelerinden biri olan mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
41. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Müdahalenin Varlığı ve Hakkın Kapsamı
42. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur. Diğer yandan Anayasa’nın 36. maddesine adil yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, taraf olduğumuz uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Sözleşme’yi yorumlayan AİHM, Sözleşme’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını içerdiğini belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., § 34).
43. Mahkemeye erişim hakkı bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir (Özkan Şen, § 52).
44. Bölge Adliye Mahkemesi kararında, dâhilî davalı yönünden karar verilmesine yer olmadığına dair karar verildiği ve dâhili davalı lehine nispi vekâlet ücretine hükmedildiği görülmektedir.
45. Başvuruya konu davada, başvurucular aleyhine 35.401,20 TL nispi vekâlet ücretine hükmedilmesinin başvurucuların mahkemeye erişim hakkına müdahale teşkil ettiği açıktır.
ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
46. Anayasa’nın ‘‘Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması” kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
47. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı müddetçe Anayasa’nın 36. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe dayanma, ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
48. Başvuru konusu olayda başvurucu aleyhine hükmedilen 35.401,20 TL nispi vekâlet ücreti nedeniyle başvurucunun mahkemeye erişimine getirilen sınırlamanın kanun tarafından öngörülme ölçütünü karşılayıp karşılamadığının değerlendirilmesi gerekir.
(1) Genel İlkeler
49. Hak ve özgürlüklerin, bunlara yapılacak müdahalelerin ve sınırlandırmaların kanunla düzenlenmesi bu haklara ve özgürlüklere keyfî müdahaleyi engelleyen, hukuk güvenliğini sağlayan demokratik hukuk devletinin en önemli unsurlarından biridir (Tahsin Erdoğan, B. No: 2012/1246, 6/2/2014, § 60). Müdahalenin kanuna dayalı olması öncelikle şeklî manada bir kanunun varlığını zorunlu kılar. Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından çıkarılan şeklî anlamda bir kanun hükmünün bulunmaması hakka yapılan müdahaleyi anayasal temelden yoksun bırakır (Ali Hıdır Akyol ve diğerleri [GK], B. No: 2015/17510, 18/10/2017, § 56).
50. Kanunun varlığı kadar kanun metninin ve uygulamasının da bireylerin davranışlarının sonucunu öngörebileceği kadar hukuki belirlilik taşıması gerekir (Necmiye Çiftçi ve diğerleri, B. No: 2013/1301, 30/12/2014, § 55). Müdahalenin kanuna dayalı olması, iç hukukta müdahaleye ilişkin yeterince ulaşılabilir ve öngörülebilir kuralların bulunmasını gerektirmektedir (Türkiye İş Bankası A.Ş. [GK], B. No: 2014/6192, 12/11/2014, § 44). Kanunilik unsuru yönünden değerlendirme yapılırken derece mahkemelerince müdahaleye imkân tanıyan kanun hükümlerinin yorumu ve bu hükümlerin olaya uygulanması bariz takdir hatası ya da açık keyfîlik içermediği sürece bu alanda bir inceleme yapılması bireysel başvurunun amacıyla bağdaşmaz. Ancak derece mahkemelerinin müdahaleye imkân tanıyan kanun hükmünü açık bir biçimde hatalı yorumladıklarının ve uyguladıklarının tespiti hâlinde müdahalenin kanunilik temelinden yoksun olduğu sonucuna ulaşılabilir (Ramazan Atay, B. No: 2017/26048, 29/1/2020, § 29).
(2) İlkelerin Olaya Uygulanması
51. Somut olayda başvurucular, taşkın yapıya dayanan temliken tescil talebiyle dava açtıkları tarihte malik olmayan dört kişi aleyhine dava açmışlardır. Mahkemece başvurucuların talebi üzerine taşınmazın yeni maliki olan H.A. davaya dâhili davalı olarak eklenmiştir.
52. Yargıtayca onanarak kesinleşen başvuruya konu Bölge Adliye Mahkemesinin kararıyla davalılar yönünden davanın pasif husumet yokluğu ve H.A. hakkında açılan bir dava bulunmadığı gerekçeleriyle usulden reddine karar verilmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi kararında, ilk derce mahkemesi kararındaki nispi vekâlet ücretine ilişkin hükme aynen yer verilmiştir.
53. 6100 sayılı Kanun’da yargılama giderlerinden sayılan ve mahkeme tarafından haklılık durumuna göre taraflara yükletileceği belirtilen vekâlet ücretinin birden fazla davalı aleyhine açılan davalarda ne şekilde yükleneceği açık değildir (İrfan Çinkaya, B. No: 2014/11854, 5/10/2017, § 34). Ancak 1136 sayılı Kanun uyarınca bağlayıcı olan Türkiye Barolar Birliği Yönetim Kurulu tarafından hazırlanıp Bakanlığa gönderilen ve 2017 yılı için yürürlükte bulunan AAÜT’nin 7. maddesinin ikinci fıkrasında da dava şartının yerine getirilmemiş olması ve husumet nedeniyle davanın reddine karar verilen durumlarda hükmedilecek vekâlet ücretine ilişkin düzenleme yer almaktadır. İlgili düzenlemeye göre davanın usulden reddi hâlinde AAÜT’nin İkinci Kısmı’nın İkinci Bölümü’nde yazılı miktarları geçmemek üzere üçüncü kısımda yer alınan avukatlık ücretine hükmolunur. Başka bir deyişlekonusu para veya para ile değerlendirilmesi mümkün bulunan bir şey olan davanın dava şartlarından birinin eksik olması nedeniyle usulden reddine ilişkin verilen kararda, vekâlet ücreti nispi tarifeye (bkz. § 20) göre takdir edilir ancak bu nispi vekâlet ücretinin miktarı maktu vekâlet ücretini geçemez.
54. Bu durumda başvuruya konu olayda; davanın davalılar yönünden pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine, dâhilî davalı yönünden ise hakkında açılan bir dava bulunmadığından karar verilmesine yer olmadığına dair kararların verildiği ve başvurucular aleyhine ise 35.401,20 TL vekâlet ücretine hükmedildiği görülmektedir.
55. Mahkemenin karar tarihindeki 2017 yılı AAÜT’nin İkinci Kısmı’nın İkinci Bölümü’nde bakıldığında ise asliye hukuk mahkemelerinde takip edilen davalar için maktu belirlenen vekâlet ücretinin 1.980 TL olduğu anlaşılmaktadır. AAÜT’nin 7. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan (davanın dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddi hâlinde) nispi vekâlet ücretinin maktu vekâlet ücretini geçmeyeceğine ilişkin düzenleme dikkate alındığında, Mahkemenin hükmettiği vekâlet ücreti yönünden söz konusu kararına dayanak kanun hükmünü nasıl yorumladığı anlaşılamamıştır. Ayrıca başvurucunun temyiz dilekçesinde, söz konusu vekâlet ücretinin maktu olması gerektiğine dair açıkça ileri sürdüğü iddialarına ilişkin olarak Yargıtay Dairesince bir değerlendirme yapılmamıştır.
56. Bu hâliyle Bölge Adliye Mahkemesinin dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddettiği davada yüksek miktarda nispi vekâlet ücretine hükmetmesinin kanuni dayanağının bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
57. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
B. Giderim Yönünden
58. Başvurucular, ihlalin tespiti ve yeniden yargılama yapılması talebinde bulunmuştur. Başvurucular ayrıca 1.000.000 TL maddi ve 1.000.000 TL manevi tazminat talep etmiştir.
59. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargımercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılamaişlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
60. İncelenen başvuruda, başvurucular aleyhine nispi vekâlet ücretine hükmedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmıştır. İhlalin niteliğine göre yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından başvurucuların tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Davanın usulden reddedilmesi dolayısıyla mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Aleyhe nispi vekâlet ücretine hükmedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesine (E.2017/1496, K.2017/1673) iletilmek üzere İstanbul 12. Asliye Hukuk Mahkemesine (E.2015/358, K.2017/224) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuların tazminat taleplerinin REDDİNE,
E. 1.480,40 harç ve 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 20.280,40 TL yargılama giderinin başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 21/9/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.